gazetegolbasi.com.tr : Haber, son dakika, ilan, reklam,
HV
10 MAYIS Cuma 07:06

Mevsim Sonbahar'ın Yazarı Mesut Sav'ın Değerli Yazar Şair Muharrem Soyek ile edebiyat hakkındaki sohbeti

Mevsim Sonbahar'ın Yazarı Mesut Sav'ın Değerli Yazar Şair Muharrem Soyek ile edebiyat hakkındaki sohbeti

RÖPORTAJ
Giriş Tarihi : 31-10-2022 22:19
Mevsim Sonbahar'ın Yazarı Mesut Sav'ın Değerli Yazar Şair Muharrem Soyek ile edebiyat hakkındaki sohbeti

Mevsim Sonbahar'ın Yazarı Mesut Sav'ın Değerli Yazar Şair Muharrem Soyek ile edebiyat hakkındaki sohbeti

1* Öncelikle bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Muharrem Soyek kimdir, özellikle yazarlığa başlama sürecinizden bahseder misiniz?

* Sadece kendimi, yani beni ben yapan bilincimi tanıma merakımla kitap yazmaya başladım. Bilincinin bilincine varıp da kendini bilmeye durmayan hiç kimse özgür olamaz… Her şey kendi geçici gerçekliğiyle oluşup bir başka şeye dönüşerek yok olmaktadır. İnsanın kendi yalnızlığıyla konuşması kadar bilgelik yapan bir samimiyet keşfedemedim. Ancak, söz uça gider yazı saklaya durur… Herkes kendi fosillerini açık seçik okunabilir özenle saklamalıdır. Ben de bu düşünceye gelince kendimi saklamak için yazmaya başlamış olmalıyım.

2001 yılında kan bağışı yaptıktan sonra Hepatit C virüsü taşıdığım ortaya çıktı. Virüsün ne zaman aktif olacağı tıbben belirsiz olduğundan 6 ayda bir kontrol ettirmem önerildi. Kesin tedavisi de yok dendi. Altışar aylık yaşamaya başlamıştım. “Ya yaşanır, ya yazılır!” demiş ya Çetin Altan; ben de baktım yaşama olanağım zayıftır, bari yazayım dedim. Hem insan ancak unutulduğunda kesinkes ölürmüş. Ben de bilincimi yazıya döküp hatırlanmayı kolaylaştırayım dedim. Yazmaya kışkırtan etken dışarıdan değil içimdeki varoluş boşluğundaki yankıdan gelmişti. Gene de en güzeli hem yaşamak hem yazmak hem de okumaktır…

Kısaca geçmişimden söz edeyim. Evli, iki çocuk babası ve bir torun dedesiyim. 1953 doğumluyum. Köyden İstanbul’a getirildiğimde 6-7 yaşımdaydım. 1960-70 yılları arasındaki çocukluğumu ve erken gençliğimi Osmanbey Ebekızı Sokak’tan Ihlamur Deresi boyunca Beşiktaş’a kadar inen gecekondu mahallesinde geçirdim… 1970’lerde Beykoz sırtlarında hisse tapulu bir arsaya bir gecekondu kondurduk. Ne su ne elektrik ne kanalizasyon ne yol vardı. 2011 yılına kadar Beykoz / Şahinkaya’da yaşadım. Beykoz Şahinkaya’da Bakkal işinde 21 yıl çalıştım. Sıradan insan acılarını bakkal raflarına dize durdum... İki bin on bir yazında, doğduğum köye, İnebolu Üçevler Köyü’ne yerleştim. Küçük bir meyve bahçesi kurdum. Toprak, su ve hava neyi ne zaman verirse o zaman yemekteyiz. Kalan kısmına emekli aylığı yetiyor çok şükür. Sonuç olarak basitçe fakat özgür kimliğimle yaşamayı becermekte olduğum kanısındayım. Her sıkıntıya rağmen hayatı özgür kimliğiyle yaşamaya azmedenlerin yollarını aydınlatacak bir sızımlık ışık olur umuduyla ara sıra oturup kitap yazmaktayım.

Şişli On Dokuz Mayıs İlkokulu’nu bitirdim. Parasız yatılı Darüşşafaka’da orta ve lise düzeyinde yedi buçuk yıl eğitim aldım. Zihinsel ve ruhsal kimliğimin temel taşlarını Darüşşafaka’da oturttum. Darüşşafaka’yı son yarı yılda bir sınıf dolusu arkadaşımla birlikte terk ettik. Paşabahçe Ferit İnal Lisesi’nden mezun oldum. Çapa Tıp Fakültesi’ni kazandım. Fen Fakültesi’nde tıp öğrencisi olarak bir yıl ders gördükten sonra bıraktım. Sorun hem ruhsal hem parasal yetersizliğimdi. Kısadan gerçekse, züğürtlük paçadan akınca insanın ne hevesi ne cesareti kalıyordu…

2* -Edebiyat sizin için ne ifade ediyor?

* Edebiyat, sözün anlamını güzel giydirme sanatıdır. Ayrıca, var olma bilincinin en paylaşılabilir sanatsal ürünüdür. Benim için edebiyat, geleceğin bilincine taşınmada kendimi en yeterli bulduğum sanatsal ifade biçimidir. Edebiyat, söz sanatıyla anlatı aracıdır. Resimde, müzikte veya başka bir sanat dalında; hatta bilimde daha yetenekli olaydım, kendimi ifade için onlardan birini seçerdim.

3* -En çok etkilendiğiniz ve bizlere önerebileceğiniz kitaplar hangileridir?

* Oğuz Atay (Tutunamayanlar, Korkuyu Beklerken)/ Fakir Baykurt (Yılanların Öcü, Tırpan)/ Sait Faik (Son Kuşlar, Medarı Maişeret Motoru)/ Aziz Nesin (Şimdiki Çocuklar Harika, Ah Biz Eşekler)/ Tolstoy (Savaş ve Barış, Suç ve Ceza)/ Dostoyevski (Budala)/ Shakespeare (Romeo ve Juliet)/ Jostein Gaarder (SOFİ’NİN DÜNYASI) … …

4* -Mühre kitabı nasıl ortaya çıktı ?

Halidun, Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciydi; ben öğrenci misafiriydim. Tavla oynarken sözde derin felsefe yaparak ve ara sıra da Emirgan kıyısından istavrit tutarak günü akşam ederdik. Akşam olunca şiir faslı başlardı. Birlikte yazdığımız şiirler vardı; o şiirleri birer şaheser sanırdık. 21 tanesini “Mühre” adı altında toplayıp bir şiir yarışmasına katıldık. Yarışmacı adayı bile olamayınca gördük ki her mısralı ve kafiyeli yazım şiir olmuyormuş. Halidun, “Sende şiire benden daha fazla yatkınlık var; benden buraya kadar. Al bu taslakları; sen yalnız devam et” diyerek şiir yazmaktan vazgeçti. Daha sonra ne etti bilmiyorum amma ben denemeye devam ettim ve Mühre şiir kitabımın adı oldu. Gene de şiir yazmayı ilk başlangıç hevesim dışında asla şair olma tutkusuyla sürdürmedim. Şiir, kendimi ifade biçimi olarak benimsediğim ve beğendiğim bir anlatı estetiği oldu. Çoğumuz şiir yazarız da çok azımız şair olur… Şiir yazanlar, kurumuş ruhlara su taşıyan saka kuşları gibidir. Bazılarının suyunu içmeye doyum olmaz; işte o saka kuşlarına şair denir…

5* -İlham kaynaklarınız nelerdir?

* İlhamla yazmam; düşüncede takılırım, mantık diliyle ifadede zorluk çekince onu ya felsefi özdeyişe ya şiir diline uyarlarım. Hani manayı hiç olmazsa sezgisel algıya ve okuyucu hayaline yedireyim diye… İlhamın öyle sanat nedeni olacak dışsal bir dürtü olduğu kanısında değilim. İnsan yaşarken hayattan kaptığı bilinçsel algısını kavramlaştırmaya duran ruhu kadar anca ilham bulur.

6* -Kitabınızın çıkacak olması hayatınızı nasıl etkiledi?

* Sadece ilk kitabım basıldığında pek heyecanlanmıştım. Sanki ünlü olmaya hazırlıksız yakalanmışım gibi endişeli bir heyecandı. Sonra baktım ki kimsenin umurunda değilim, biraz hüsranla huzur da geldi oturdu içime. Ondan sonra beğenilme endişesi duymadan yazmaya başladım; bilincimin çıktılarını yazıya dökmemin gerçekte kendimi bilmenin en iyi ve sağlam yolu olduğunu fark ettim.

7* -Son sorum, okuyucularınıza birkaç şey söyler misiniz?

* Son olarak okuyuculara işlerini iyi yapmalarını öneririm. Onların işi sayfayı okuyup da bir sonraki sayfaya geçmek değil; ancak okuyup da anlamışsa diğer sayfaya geçmeli. Eğer anlayacak bir şey bulamamışsa, kitabı kapatıp yaşamaya geçmeli… Mesele zaten kitabı okumak değildir; kitaba sinmiş bilinci sindirmektir. Mizah bile hoşça düşünme fırsatıdır. Okumak, mana biriktirmektir. Sözcükleri hem kendi içre açan hem dizilimleriyle oluşturdukları tümcelerin dilini çözen manalar biriktirmektir. Okumak, kitabın ruhunu yemektir… Kitabını seç, okumaya başla ve dış dünyanı sessize bağla; bir de sade kahve aldın mı yanına, değme keyfine…

İyi bir kitap asla bir kez okunup da bitirilmez; dönüp üstünde düşünmeye çağırır. Her yazar az çok kusurludur. İyi bir okuyucu da yazarının kusurlarına bakıp kitabını küçümsemez. Biri size kitap hediye etmek isterse hediyeyi almakta istekli olunuz. Raftaki kitap ölüdür; kitap anca okuyucunun bilinçsel algısı kadar manayla dirilir. Ne kadar çok kitap okunmuşsa hayatın ve insanın anlamı da o kadar görünür olmaya başlar. Çünkü kitaplar ya hayattan ya hayalden anlatırlar ki ikisi de insanlık gerçeğinden olmadır.

* Sevgiyle yaşayalım ve yaşatalım ki şenlik ve esenlik içinde göçelim şu ölümlü dünyadan…

 

Haber MerkeziHaber Merkezi

YORUMLAR